Forumları Okundu Yap |
![]() |
#1 |
Eski bir haber ama faydalı olabilir.Sıradışı,hepsi değil ama çoğu zaman şiddet ve iğrençliğin sınırlarını zorlayan filmlerin bir listesi var burada.
BAD LIEUTENANT (1992) Varoluşçu bir bunalım yaşayan bir insan ile ilgili acımasız sertlikte bir karakter çözümlemesi olan filmde gelmiş geçmiş en yoz polis portresi çiziliyor. Başkasının parasıyla bahis oynayan, hırsızlara, arsızlara, yolsuzlara gözyuman, alkol, eroin ve bilimum uyuşturucuyla kafayı çekip fahişelerle birlikte olan, kısaca yolsuzluğun dibine vuran bu polisi Harvey Keitel canlandırıyor. İflah olmaz bir tutkunun pençesinde kendi koyduğu ahlak kurallarıyla dürüstlük ve namus kavramlarını yeniden tanımlayan ve kendi dinini yaratan bir karakterin öyküsü olan film 20. yüzyılın en dini filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yön: Abel Ferrara Sen: Abel Ferrara & Zoë Lund Oyn: Harvey Keitel BONNIE AND CLYDE (1967) 1930lu yıllarda Amerikayı kasıp kavuran soyguncu bir çiftin, şiddet yüklü dramatik yaşam öyküsünü konu alan ve bu yanıyla da Natural Born Killersa ilham veren filmde Warren Betty ve Faye Dunaway rol alıyor. Arthur Penn imzalı filmde Bonnie Parker ve Clyde Barrow, The Barrow Gangin ünlü elemanları. Yaptıkları soygunlarla kapitalizme ateş püsküren halkın gözünde Robin Hood statüsüne yükselerek kahraman olan bu karakterler her ne kadar 30lu yıllarda yaşasalar da temsil ettikleri asıl ruh 1960ların ikinci yarısına has. Gençliğin, toplumun köhne kurallarından ve ilişki biçimlerinden sıkıldığı, siyahların eşitlik istediği, sömürgelerinse iyice kaynadığı bir dönemde çekilen film 1968 ruhunu taşıyan en önemli filmlerden biri. Yön: Arthur Penn Sen: David Newman & Robert Benton Oyn: Warren Betty, Faye Dunaway BOYS DONT CRY-ERKEKLER AĞLAMAZ (1999) 1972-1993 yılları arasında Nebraskada yaşayan Teena Brandon (Brandon Teenanın gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan film insanın kendine sorabileceği en zor sorunun altını kışkırtıcı bir anlatımla çiziyor. Seksüel kimlik bunalımı yaşayan Teenanın gerçek problemi kim olduğunu bilmemek değil. O kim olduğunu biliyor ama pantalonuna çorap sokup, göğsüne bandaj sararak saklamaya çalıştığı bedeni bunu doğrulamıyor. Gittiği şehirde yeni tanıştığı insanlara kendini erkek olarak tanıtan ve bir süre kadın olduğunu unutarak yaşayan genç kızın gerçek ortaya çıktığında maruz kaldığı şiddet ve yüzleşmek zorunda kaldığı hazin ölüm yer yer irite edici sahnelerle tasvir ediliyor. İnsanoğlunun cinsel kimlik tabusunun konu edildiği en çarpıcı ve kışkırtıcı örneği kabul edilen film yönetmen Kimberly Peirceın ilk uzun metraj sinema deneyimi. Filmden yanlızca 250 dolar kazanan başrol oyuncusu Hilary Swank ise kusursuz performansıyla bir çok ödül aldı ve yıldızını parlattı. Yön: Kimberly Peirce Sen: Kimberly Peirce Oyn: Hilary Swank UN CHIEN ANDALOU - ENDÜLÜS KÖPEĞİ (1929) Senaryosu, yönetmen Luis Buñuel Portolés ve ressam Salvador Dali tarafından yazılan sürrealist klasiği her bakımdan bir başeser. Saldırgan görüntüleri, anlatım ve devamlılıktaki alışkanlıkları yıkmasıyla olumlu ve olumsuz ama şiddetli eleştiriler alan 16 dakikalık filmin en çarpıcı sahnesi ise ünlü usturayla göz yarma sahnesi. Bunuele göre sinema Rüyaların, duyguların, dürtülerin dünyasını ifade etmede en üstün araçtır.Zaten filmin çıkış hikayesi de Dali ve Buñuelin gördükleri rüyalara dayanıyor. Film her karesiyle izleyicinin midesine yerleşen ve oradan hiç ayrılmayan bir kasılmaya neden oluyor. Yön: Luis Bunuel Sen: Luis Bunuel, Salvador Dali Oyn: Pierre Batcheff, Simone Mareuil A CLOCKWORK ORANGE-OTOMATİK PORTAKAL (1971) Yönetmen Stanley Kubrickin bu filmi varoluşculuğun karanlık sularında dolaşan en etkileyici yapımlardan biri. Filmin anti-kahramanı Alex ve çetesi için şiddet bir yaşam biçimi ve varoluş nedenidir. Ama polisler tarafından tutuklandığında suçluları tedavi eden yeni bir metodun deneği olacaktır. Bu uygulama sonucunda şiddete ve sekse katlanamaz hale gelen Alex, acımasız dünyada kurban ettiği kişilere karşı da kendini savunamaz hale gelir. Filmin en çarpıcı sahneleri masum dünyada zevk veren şeylerin işkence aleti gibi kullanılması (Singin in the Rain) Yön: Stanley Kubrick Sen: Anthony Burgess (roman) & Stanley Kubrick (uyarlama) Oyn: Malcolm McDowell, Patrick Magee, Michael Bates DANCER İN THE DARK-KARANLIKTA DANS (2000) Dogma akımının öncüleri arasında yer alan Danimarkalı yönetmen Lars Von Trierin imzasını taşıyan film, Amerikada fabrika işçisi olarak çalışan Selma adlı bir göçmenin melodramını konu alan bir müzikal. Çocuğunun kör olmasını engelleyebilmek için kendini feda eden ancak haksızlığa uğrayan ve idama mahkum edilen Selma, savcı tarafından da kominist olmakla suçlanır. Yaşanan bu adaletsizlik, işçilerin yaşam koşulları ve yansıtılan ilişki biçimleri sloganvari bir sol söylem içeriyor. Bu noktada da film için kesinlikle kışkırtıcı diyebiliriz. Müziklere ve danslara ise söyleyecek söz zaten yok. Başrollerinde, İzlandalı müzisyen Björkün yanı sıra Catherine Deneuve, David Morse, Cara Seymour ve Peter Stormare gibi usta oyuncuların yer aldığı film, dönemin Amerikasına ağır ve düzeyli bir eleştiri yöneltiliyor. Yön: Lars Von Trier Sen: Lars Von Trier Oyn: Björk, Catherine Deneuve, David Morse, Cara Seymour ve Peter Stormare DEAD RİNGERS-ÖLÜ İKİZLER (1988) Bütün zamanların en tuhaf yönetmen ve senaristlerinden biri olarak anılan Cronenberg imzalı filmde cinsellik tuhaf ve yabancı kavramlarıyla işleniyor. Jeremy Irons ın olağanüstü oyunculuğuyla, ikiz jinekologların ürkütücü öyküsünü anlatan yapımda Cronenberg sinemasına has bir tarzla beden istilaları ve istismarları derinlemesine irdeleniyor. İzleyicinin tüylerini diken diken yapan bir bölünmüş kişilik analizi. Yön: David Cronenberg Sen: Bari Wood, Jack Geasland Oyn: Jeremy Irons, Geneviève Bujold, Heidi von Palleske ERASERHEAD (1977) David Lynchin çektiği ilk uzun metraj film olan Eraserhead açık bir şiddet ya da seks sahnesi içermeyen filmde, 18 yaşındakiler için seyir yasağı uyarısı var. Baştan sona akla ziyan metaforlarla ilerleyen siyah-beyaz filmin senaryosu ve film müzikleri de yönetmene ait. Yönetmenin bilinçaltına itilmiş babalık korkularını su yüzüne çıkardığı ve çoğu izleyici tarafından;fazlasıyla tuhaf; bulunan kabus havasındaki film, kısa sürede sürrealistik kült film mertebesine yükseldi. Yön: David Lynch Sen: David Lynch Oyn: Jack Nance, Charlotte Stewart, Allen Joseph FREAKS (1932) Freaks karnaval dünyasında tuhaf bedenlerini sergilemek dışında yaşama şansları olmayan bir grup insanın (ya da ucubenin) hayatlarını anlatıyor. Filmin belki de en rahatsız edici yanı oyuncuların gerçekten de görüntü olarak nadir rastlanan insanlar olması. Tom Browning tarafından yapılan ve klasikleşen film konu olarak onlarca filme daha ilham verdi. Yön: Tom Browning GIMME SHELTER (1970) Albert ve David Maysles kardeşlerin imzasını taşıyan film Rolling Stones;un 1969;daki Altamont konserini konu alan bir;rockümanter;.Konserin ardından meydana gelen korkunç olayları konu alan film akıl almaz derecede yoğunlaşan ve felakete dönen şiddet görüntüleri içeriyor. Yön: Albert & David Maysle DİĞERLERİ Happiness (1998) Yön: Todd Solondz Sen: Todd Solondz Oyn: Jane Adams, Jon Lovitz, Philip Seymour Hoffman In the Company of Men (1997) Yön: Neil LaBute Sen: Neil LaBute Oyn: Aaron Eckhart, Stacy Edwards, Matt Malloy The Lost Weekend (1945) Yön: Billy Wilder Sen: Charles Brackett & Billy Wilder Oyn: Ray Milland, Jane Wyman, Phillip Terry, Howard Da Silva M (1931) Yön: Fritz Lang Sen: Paul Falkenberg, Adolf Jansen Oyn: Peter Lorre, Gustaf Gründgens, Ellen Widmann Natural Born Killers (1994) Yön: Oliver Stone Sen: Quentin Tarantino & David Veloz Oyn: O-Lan Jones, Woody Harrelson, Juliette Lewis, Peeping Tom (1960) Yön: Michael Powell Sen: Leo Marks Oyn: Karlheinz Böhm, Moira Shearer, Anna Massey Repulsion (1965) Yön: Roman Polanski Sen: Gérard Brach & Roman Polanski Oyn: Catherine Deneuve, Ian Hendry, John Fraser Requiem for a Dream (2000) Yön: Darren Aronofsky Sen. Hubert Selby Jr. Oyn: Ellen Burstyn, Jared Leto, Jennifer Connelly Romper Stomper (1992) Yön: Geoffrey Wright Sen: Geoffrey Wright Oyn: Russell Crowe, Daniel Pollock, Jacqueline McKenzie Salo, or The 120 Days of Sodom (1975) Yön: Pier Paolo Pasolini Sen: Roland Barthes Oyn: Paolo Bonacelli, Giorgio Cataldi, Umberto Paolo Quintavalle Seven Beauties (1976) Yön: Lina Wertmüller Sen: Lina Wertmüller Oyn: Giancarlo Giannini, Fernando Rey, Shirley Stoler Sick, The Life and Death of Bob Flanagan, Supermasochist (1997) Yön: Kirby Dick Oyn: Bob Flanagan, Kathe Burkhart, Kirby Dick, Sheree Rose, Rita Valencia The Sweet Hereafter (1997) Yön: Atom Egoyan Sen: Russell Banks, Atom Egoyan Oyn: Ian Holm, Maury Chaykin, Peter Donaldson, Bruce Greenwood Taxi Driver (1976) Yön: Martin Scorsese Sen: Paul Schrader Oyn: Robert de Niro, Jodie Foster Week End (1967) Yön: Jean-Luc Godard Sen: Jean-Luc Godard Oyn: Mireille Darc, Jean Yanne, Jean-Pierre Kalfon ntvmsnbc Aralarında istismardan ziyade her sinemaseverin izlemesi gereken çok önemli filmler var.Ama çok manyak filmlerde var.hepsini izlemek istediğim bir liste bu benim için.Eklemek istediğiniz filmler varsa buyrun ![]() |
|
![]() |
![]() |
#2 |
Liste gerçekten enfes. Bilmediğim filmler bildiklerim kadar iyiyse hepsi izlenmesi gereken eserler... Bazılarını bulmak zor olacak sanırım.
|
|
![]() |
![]() |
#3 |
bu listeye "ken park" ı da eklemek isterim.
|
|
![]() |
![]() |
#4 |
Ewet güzel filmler var biraz eski filmler bulursam indirmeye başlayacağım artık bu filmleride izledikmi tam piskopat oluruz
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
#5 |
abi ben bunları izleyemem izlersem 1 hafta uyuyamam daha
|
|
![]() |
![]() |
#6 |
Doğru diyorsun bünyesi kaldırmayan 1 hafta uyuyamaz ama bu tür filmlere alışık olana yani bana
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
#7 |
Zülfü Livaneli nin bugünkü yazisi...
"CNN'e dünyanın her köşesinden okur mesajları geliyor. Bunların bazılarını ekranda okuyorlar. Birkaç gün önce Almanya'dan gönderilen bir mesaj dikkatimi çekti; çünkü benim de düşünmüş olduğum bir konuyu yansıtıyordu. Almanya'dan yazan kişi, Ebu Gureyb cezaevindeki işkence resimlerini gördüğünde hiç şaşırmadığını belirtmişti. Çünkü bugün askerlik çağında olan Amerikalı gençler, çocukluk ve ilk gençliklerini televizyon ve sinemanın ağır şiddet bombardımanı altında geçirmiş, bu şiddet kültürüyle yoğurulmuşlardı. Onlardan başka türlü bir davranış beklemek olanaksızdı. Aynı fikirdeyim. Fotoğraflarda insanın kanını donduran şey; o genç kız ve erkeklerin bu işi bir şaka, "gırgır" olarak gördükleri için parçalanan insan bedenlerini parmaklarıyla göstererek gülmeleriydi. Belliydi ki, bu fotoğraflar daha sonra Amerika'daki arkadaşlarına gösterilecek, cumartesi gecesi barda bira içip eğlenirken, seyredilip gülünecekti. İnsan bedenine işkence yapmak bir övünç vesilesi haline gelmişti. İşte günümüzün savaşlarını daha önceki savaşlardan ayıran en önemli nokta burası. Yirminci yüzyılın korkunç savaşlarında akıl almaz sayıda insan öldürüldü, kitlelere işkence yapıldı ama herhalde pek az asker işkence yaparken resim çektirip bu neşeli fotoğrafları eşine dostuna gösterme isteğine kapıldı. Çünkü o zamanın ahlâk anlayışı, şiddeti arka odalara, Gestapo karargâhlarına saklamıştı. Hollywood ve televizyon bunları evimize taşıdı. Ebu Gureyb'te işkence yapan çocuklar binlerce saat televizyonun önünde oturup patlamış mısır yerken sayısız işkence sahnesine tanıklık ettiler; gözler oyuldu, kafalar patlatıldı, oluk oluk kan aktı. Ve bütün bunlar komedi unsuru olarak kullanıldı. Yıllar önce Paris'te bir Tarantino filmine gitmek bahtsızlığına uğramış ve arkasından hayal kırıklığımı belirten bir yazı yazmıştım. Hayal kırıklığım filmden çok seyirciye yönelikti; çünkü salondakiler her şiddet sahnesinde kahkaha atıyordu. Eğlencenin nedeni; şişlenen insan vücutları, karşısındakinin yüzüne fışkıran kan ve yapılan akıl almaz işkencelerdi. Zor da olsa Irak savaşı şu ya da bu şekilde son bulabilir. Ama insanlığı getirdikleri bu nokta ne olacak? Bu şiddet kültürüyle nasıl yaşanacak? Esas soru bu." |
|
![]() |
![]() |
#8 |
turin ne alaka? zulfu lıvanelı salagının goruslerıyle aydınlanacaz mı...
|
|
![]() |
![]() |
#9 |
Turin burada sinemanın insanlar üzerindeki etkilerini tartışmıyoruz.konunun içeriğini saptırma lütfen.
|
|
![]() |
![]() |
#10 |
septicake: konun içeriini saptirma? olacaini zannetmiyorum... sadece konuya tam oturan bi yazi,bi yorum...ha hosunuza gitmeyebilir o ayri mevzu üzgünüm ama gercek...keyfiniz kaçtiysa eywallah...
dostdayi: zülfü livaneli ne neden salak demek gereksinimi duydun, açiklarsan sevinirim... |
|
![]() |
![]() |
#11 |
hoşuma gidip gitmemesi meselesi değil.konumuz bilgi amaçlı olarak haberde geçen filmleri paylaşmaktı ve türden hoşlananların benzer filmlerden birbirlerini haberdar etmesiydi.kültür bölümünde yeni bir konu açarsın orada tartışırız ama burada amacımız bu değil.adult bölümünde verilen bir linkin altında pornografi ve zararları üzerine bir inceleme yazısı yayınlamakla bunun arasında hiçbir fark yok diye düşünüyorum.
|
|
![]() |
![]() |
#12 |
bak arkadaşım ben Zülfü Livaneliye çok saygı duyarım, müziğinide severim . Çok akıllı bir insandır.. + Cannes festivalinde de ödül almış bir sanatçıdır.
Ancak, yukarıda verilen filmler şidet içerdiği kadar, şiddeti de eleştirmektedir... Pek çoğu iyi bitmez, işin ilginci pek çoğu gerçek yaşantıda olan veya olabilecek şeylerdir.. Bu filmleri sevmek demek insanların sadizm ruhuyla olaylara bakması anlamına gelmez. Toplumlar makine düzenine sokulmaya çalışılırken kaşılarında çok değişik sorunlar bulurlar. İnan doğasının birbirine uyuşmazlığı yüzünden özellikle gençler bu sıradanlaştırma ve bayağılaştırma politikalarından etkilenip kendi içlerindeki sorunları açığa çıkartırlar... Yukarıdaki filmlerin benim izlediğim çoğunluğu ise, hayatta çok normal gösterilmek istenen, harika gibi anlatılmak istenen olayların (mesela tüm öğrenciler iyidir, hiç gençler intihar etmez, kızlar kesinlikle sex istemez, dünyada uyuşturucu problemi yoktur, savaşlarda insanlar ölmez, ölenlerin hepsi en az 1000 kişiyi öldürüp kahramanca ölürler ve bunun gibi 100lerce sayarım) aslında o kadar harika olmadığını örneklerle verme çabasında olan filmlerdir... Orada karakterler sorunludur. Sıradan insanlar sorun yaratmaya çalışmaz. Yani Zülfü Livanelinin belirttiği şiddet ile bu filmlerdeki şiddet farklı şeylerdir.. Arkadaş biraz aşırıya kaçmış bana etki etmez diye.. Onun bakış açısı bana da çok uymuyor . Niye? Çünkü bu filmler sadece izlenme ve oradaki extremliği gösterme maksadıyla yapılmıyor.... Sonuç olarak, filmleri hepimiz eleştirebiliriz. Ama esas eleştirilmesi gereken husus, yukarıda belirttiğim gibi bu filmler ve içerikleri değildir. Esas problem yaratan filmler , çok normal insanların (mesela bir taksi şöförü veya sıradan bir polis, veya bir er, veya bir ev kadını, veya bir sigortacı vesaire) binbir şiddetle bazı başarılar kazandıkları ve olağan üstü iyi karakterlermiş gibi gösterildikleri filmlerdir... Sıradan bir insan bir barı basıp bodyguardlarla beraber 8-10 kişiyi dövüp, onlarcasının kafasında sandalye vesaire kırıp birde üzerine 3-5 kişiyi vurduktan sonra arkadaşına dönüp "galiba akşam yemeğini kaçırdık" vari gerizekalıca bir espiri yapar ve gülüşmeler olur aralarında... Şiddeti normalleştiren işte bu kişileri standartlaştırmaya çalışan , şiddeti normalleştiren, yok sayan filmlerdir. Böyle filmler gerçek hayattaki insanları etkileyerek yokuş aşağı yuvarlarlar.... Ülkemizden çok basit örnekler vereyim, İnşaat filmi çok komik bir film gibi gelebilir, (beni güldürdü) ama o filmi izlediysen, tamamen iyi gibi görünen iki inşaat işçisi tesadüfler sonucunda inşaatın bahçesine ceset gömmeye ve karşılığında para almaya başlarlar... Her cesedin gelişi ayrı bir komedi unsuru gibi işlenmiş o filmde.... Ne adamları öldürenler kötü ne de ölüleri gömenler.. Üstüne birde filmin sonunda polis bu adamları yakaladı diye üzülüyorsun... Esas tehlike buradadır.. Bununla bitermi? Boy boy dizi var televizyonda, ben televizyon izlemem. Ama kız arkadaşım hastası bunların... Hastanenin önünü kesip, polisi tehdit eden baba korumaları... Belinde silahla ulu orta adam kovalayan şarap ağaları, bir yandan bol bol adam ve ahkam kesen bol paralı ve dokunulmaz aşiret ağaları. Güzel kızlar, intikam, son model arabalar yatlar, lüx yaşam, erkeklerin hemen hepsi ayaklı cephane ve hepsi kabadayı...Hepsi kahraman! Esas problem bunlardır, bunları doğal karşılayanlardır, insanları bunları doğal karşılamaya alıştıranlardır arkadaşım.... |
|
![]() |
![]() |
#13 |
''Mean Machine'' Tavsiye ederim futbol, komedi ve şiddet çok güzel harmanlanmış bence. İngiliz premier ligi eski oyuncularından Vinnie Jones baş rolde. Kesinlikle sıradışı bir film.
|
|
![]() |
![]() |
#14 | |
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#15 |
su 16 dakikalik Un chien andalou yi merak ettim. bi link bulabilen varsa download edicek yazabilirmi
|
|
![]() |
![]() |
#16 |
listeye koyulacak ideal filmler yerini almıs
ben de ispanyol yapımı "amorre perros" u öneririm paramparça aşklar köpekler hayatımız olmuş |
|
![]() |
![]() |
#17 | |
Alıntı:
ayrıca değişik bir film olarak monty python and the joly grail(kutsal kupa) adlı film vardı.film komedi ama çok ilginç bir tarzı var.belkide eski bir film olmasından dolayıdır.film çok garip gelmişti bana.. |
||
![]() |
![]() |
#18 | |
Alıntı:
![]() ![]() ![]() ![]() |
||
![]() |
![]() |
#19 |
listen çok güzelmiş. teşekkürler...
|
|
![]() |
![]() |
#20 | |
Alıntı:
ed2k://|file|un.chien.andalou.avi|149522432|7e4a01e1d56d6 70349ed62a1dfab38d7|">un.chien.andalou.avi septicake saysesinde izlediğim sonrasında adını çok duyduğum bir film.. sıcak sıcak... sıradışı.. OLDBOY bilmeyen okusun http://www.forumtr.com/showthread.php?t=18065 ![]() Mesajı son düzenleyen septicake ( 14-09-04 - 14:19 ) |
||
![]() |
Cevapla |
Konu Araçları | |
|
|