Forumları Okundu Yap |
![]() |
#1 |
Alıntıdır.
Birincisi, etkin durumda olan evrimin, gerek laboratuvar dışından, gerekse laboratuvar içinden bol miktarda doğrudan ve gözlemsel kanıtına sahibiz. Söz konusu kanıtlar, laboratuvarda yapay seçilime tabi tutulan meyve sineklerinden, sanayinin doğurduğu hava kirliliği yüzünden üzerinde dinlendikleri ağaçların rengi kararınca renkleri siyahlaşan İngiliz güvelerinin ünlü popülasyonlarına kadar, hemen her şeye uzanan sayısız deneye dayanır (güveler, keskin gözlere sahip olan kuşlardan, üzerinde bulundukları zemine uyum sağlayarak korunurlar). Yaratılışçılar bu gözlemleri yadsımazlar; nasıl yadsıyabilirlerdi ki? Yaratılışçılar etkinliklerini daraltmış bulunuyorlar. Artık Tanrı’nın yalnızca “ana türleri” yarattığını ve bu türler içinde dolambaçlı bir devinime izin verdiğini ileri sürüyorlar. Buna göre minik kanişler ve iri danualar köpek türünden gelir, pervaneler renklerini değiştirebilir, ama doğa bir köpeği kediye, bir maymunu insana dönüştüremez. Evrimin -büyük değişimlerle ilgili olan- ikinci ve üçüncü kanıtları, oluş halindeki evrimin doğrudan gözlemini içermez. Bunlar çıkarsamaya dayanır, ama bu yüzden daha az güvenilir olduklarını iddia etmek hiç de doğru değildir. Büyük evrimsel değişme, kayda alınmış insan tarihi ölçeğine göre çok uzun bir doğrudan gözlemi gerektirir. Bütün tarihsel bilimler çıkarsamaya dayanır; bu bakımdan evrim, jeoloji, kozmoloji ya da insanlık tarihinden farksızdır. Genel olarak geçmişte olup bitmiş süreçleri gözlemleyemeyiz. Bu süreçleri bizi halen çevrelemekte olan sonuçlardan: evrim için canlı ve fosil organizmalardan, insanlık tarihi için belgeler ve insan eliyle yapılmış eşyalardan, yerbilim için katmanlar ve topografyadan çıkarsamamız gerekir. İkinci kanıt -doğanın kusursuz olmayışının evrimi açıklaması- pek çok kimseye ironik gelir. Çünkü onlar evrimin en mükemmel biçimde bazı organizmaların neredeyse kusursuz olan adaptasyonunda, örneğin martı kanadının bombesinde ya da yaprakları tıpa tıp taklit ettikleri için çerçöp yığını içinde görülemeyen kelebeklerde sergilendiğini düşünürler. Oysa kusursuzluk, akıllı bir yaratıcı tarafından uygulanabilir ya da doğal seçilimle evrilebilirdi. Kusursuzluk geçmiş tarihin izlerini örter. Ve geçmiş tarih -soyun kanıtı- evrimin işaretidir. Evrim bir soygeçmiş tarihini kayda geçiren kusursuz olmama durumunda açığa çıkar ve uzanıp gider. Hepimiz ortak bir atadan miras almadıkça, neden aynı kemiklerden kurulmuş yapılarla bir fare koşsun, bir yarasa uçsun, bir domuz balığı yüzsün ve ben de bu makaleyi yazayım? Kargacık burgacık bir takım şekillerle işe koyulan mühendis, her birimiz için daha uygun eller ve ayaklar tasarlayabilirdi. Avustralya’nın yerli iri memelileri, eğer bu kıta adada tecrit olmuş ortak bir atadan gelmiyor olsalar, neden tümüyle keselilerden oluşsun? Keseliler Avustralya için “en iyi”, ideal uygunlukta olan memeliler değildir; bunların birçoğu başka kıtalardan getirilen eteneli (plasentalı) memeliler tarafından yok edildi. Kusursuz olmama ilkesi bütün tarihsel bilimler için geçerlidir. ‘September’ (Yedinci-Eylül), ‘October’ (Sekizinci-Ekim), ‘November’ (Dokuzuncu-Kasım), ‘December’ (Onuncu-Aralık) etimolojisi kavranınca, bir zamanlar yılın Mart’ta başladığını ya da eski on aylık takvime sonradan iki ay eklenmiş olduğunu öğreniriz. Üçüncü kanıt, daha doğrudandır: bir durumdan ötekine geçişler çoğunlukla fosil kayıtlarında bulunur. Korunmuş geçişler yaygın değildir, bizim evrim anlayışımıza göre zaten öyle olmaması gerekir. Ama yaratılışçıların çoğunlukla iddia ettikleri gibi, tümüyle yok da değildir. Sürüngenlerin altçenelerinde birkaç kemik bulunur, memelilerin altçenelerinde ise tek bir kemik vardır. Memeli olmayanlara has çene kemikleri, memeli atalarında çene kemiğinin arkasına konumlanmış minik yumrucuklar durumuna gelinceye kadar, adım adım küçülmüştür. Memelilerdeki “çekiç” ve “örs” gibi kulak kemikleri bu yumrucukların torunlarıdır. Yaratılışçılar, “böyle bir geçiş nasıl tamamlanabildi?” diye soruyorlar. Bir kemik kesinlikle ya çenede ya da kulaktadır. Buna karşılık paleontologlar, therapsid’lerin (memeli benzeri sürüngen) iki geçiş soyunu keşfetmiştir ki bunlarda, biri çok geçmeden çekiç ve örs kemikleri olacak eklem kemiklerinden ve eski dördülden, öteki (modern memelilerde) olduğu gibi dentary ve squamosal kemiklerden oluşan ikili bir çene kemikleri bulunmaktadır. Hoş bu konuyla ilgili, Australopithecus aferensis’ten, insansı maymununkine benzer damak yapısına, insan dik duruşuna ve aynı ağırlıktaki bir insansı maymunun kafatasından daha büyük ama bizimkinden tam 1000 cm3 küçük olan bir kafatası hacmine sahip olan o en eski insandan daha iyi bir geçiş formu ne olabilir ki? Çok eski kayalarda keşfedilmiş yarım düzine insan türünden her birini Tanrı yaratmışsa, gitgide daha bugünküne yaklaşan özellikleri -artan kafatası hacmini, küçülmüş yüz ve dişleri, daha iri vücudu- niçin zamanın akışı içinde ardışık olarak yarattı ki? Evrimi taklit etmek, bu yolla bizim inancımızı sınamak için mi? |
|
![]() |
![]() |
#2 |
ara geçiş formu olmadığı için evrim yalandır.
|
|
![]() |
![]() |
#3 |
Ara geçiş formu vardır. Yazıyı okursanız görürsünüz. Evrim gerçektir.Kusra bakmayında toprağın insan olmasına inanamam.
|
|
![]() |
![]() |
#4 |
Doğadaki herşeyin hammaddesi birdir.Ancak belli şartlara göre gen haritalarında ayrılıklar oluşmuştur.Her ne kadar ayrılıklar oluşsa dahi her canlı akrabadır ama yakınlık-uzaklık dereceleri farklıdır sizlerin araform dedikleri bir canlıya en yakın akrabalıktaki canlıdır aslında. Misal Timsah ve diğer sürüngengiller dinazor ve hayvan geçişlerinin en büyük araform kanıtlarındandır.. yine aynı şekilde sudaki hayat ile karadaki hayat sizlerin ders kitaplarında öğrendikleri hem sucu hem karacılar da bu kara ve su arasına sıkışmış en önemli araform canlılarıdır. şunu belirtmek gerekirse her zaman bir canlının araformunu görmek zor.Yani canlının araformu diye ona benzeyen bir canlı arıyorlar bu zordur. ara form aslında bütün canlıların özellikleridir ama bu araform canlılarından bazıları birbirine daha yakındır işte o zaman görsel olarak benzerler uzaktır benzemezler sanırım anlatabilmişimdir kardeşim. |
|
![]() |
![]() |
#5 |
ara geçiş formu bulunmuş olsa tüm dünya bunu tartışıyor olurdu
maalesef bir kesim insan bunu dayatmaya çalışıyor. adeta yerin altını üstüne getirdiler amma; ara fosil olarak tabir ettikleri şeyi, bir türlü bulamadılar. Ve son olarak bu felsefik bir konu değil bilimsel bir konudur. Bilim kanıta dayanır ve teori kanıtlanmışsa Gerçek olarak kabul görür. Ne yazık ki bunun gerçek olduğunu söylemek şu an için imkansız. |
|
![]() |
![]() |
#6 | |
Alıntı:
http://www.frmtr.com/felsefe/5262372-evrim-teorisi.html |
||
![]() |
![]() |
#7 |
ara geçiş formları teoride var. Gerçek elle tutulabillr kanıt yok.
|
|
![]() |
![]() |
#8 |
|
|
![]() |
![]() |
#9 |
Alıntı
Birincisi, etkin durumda olan evrimin, gerek laboratuvar dışından, gerekse laboratuvar içinden bol miktarda doğrudan ve gözlemsel kanıtına sahibiz. Söz konusu kanıtlar, laboratuvarda yapay seçilime tabi tutulan meyve sineklerinden, sanayinin doğurduğu hava kirliliği yüzünden üzerinde dinlendikleri ağaçların rengi kararınca renkleri siyahlaşan İngiliz güvelerinin ünlü popülasyonlarına kadar, hemen her şeye uzanan sayısız deneye dayanır (güveler, keskin gözlere sahip olan kuşlardan, üzerinde bulundukları zemine uyum sağlayarak korunurlar). = = = Cevap [IMG]http://img16.**************/img16/6149/sirkesinekleri.png[/IMG] Bacakları kafalarından çıkarak evrimleşmiş ![]() ![]() ![]() = = = Cevap Sanayi güve kelebeklerinin renk değişimi ise çevreye uyum ile ilgili bir doğal elenme sonucudur. = = = Alıntı: Yaratılışçılar bu gözlemleri yadsımazlar; nasıl yadsıyabilirlerdi ki? Yaratılışçılar etkinliklerini daraltmış bulunuyorlar. Artık Tanrı’nın yalnızca “ana türleri” yarattığını ve bu türler içinde dolambaçlı bir devinime izin verdiğini ileri sürüyorlar. Buna göre minik kanişler ve iri danualar köpek türünden gelir, pervaneler renklerini değiştirebilir, ama doğa bir köpeği kediye, bir maymunu insana dönüştüremez. = = = Cevap Bir evrimcinin ikrarı. = = = Alıntı: Evrimin -büyük değişimlerle ilgili olan- ikinci ve üçüncü kanıtları, oluş halindeki evrimin doğrudan gözlemini içermez. Bunlar çıkarsamaya dayanır, ama bu yüzden daha az güvenilir olduklarını iddia etmek hiç de doğru değildir. Büyük evrimsel değişme, kayda alınmış insan tarihi ölçeğine göre çok uzun bir doğrudan gözlemi gerektirir. Bütün tarihsel bilimler çıkarsamaya dayanır; bu bakımdan evrim, jeoloji, kozmoloji ya da insanlık tarihinden farksızdır. Genel olarak geçmişte olup bitmiş süreçleri gözlemleyemeyiz. Bu süreçleri bizi halen çevrelemekte olan sonuçlardan: evrim için canlı ve fosil organizmalardan, insanlık tarihi için belgeler ve insan eliyle yapılmış eşyalardan, yerbilim için katmanlar ve topografyadan çıkarsamamız gerekir. = = = Cevap Fosillere dayanarak evrimin geçersizliği konusunda bir örnek verelim. İnsansı fosillerdeki çelişkiler: insansı Fosillerin sürece uygun dizilimi hiçbir zaman evrimsel aşamaları gösterenilkelden gelişmişe doğru düzenli bir yükseliş göstermez. Genelde ilkel kabul edilenlerden daha yaşlı fakat daha gelişkin fosiller olduğu gibi aynı dönemlerde ilkel ve gelişkin kabul edilenler bir aradadır. Bir bakıma fosiller evrim yönünden tam bir kargaşa içindedirler. Bu konudaki çarpıcı kanıtlarımız aşağıdadır. Evrimcilerin bir ara format (homo habilis) olarak gösterdikleri Lucy fosilini kıstas alırsak yedi milyon yaşındaki Sahclanthropus Tchadensis, altı milyon yaşındaki Orrorin Tugensis, yine altı milyon yaşındaki st W573, beş milyon yaşındaki SM-4, üç buçuk milyon yaşındaki Kenyathropus Platyops bir ara format olarak kabul edilen üç milyon yaşındaki Lucy fosilinden daha yaşlı oldukları haldeevrimsel ölçüler göz önüne alındığında daha gelişkindirler. Dmanisi Kafatasları aynı döneme ait olmalarına rağmen kimisi gelişkin kimisi ise ilkel özellikler taşır. Evrim sürecinde ise aynı türün ilkeli ile gelişkini bir arada bulunmaması gerekir. Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Geçmiş yaşamda şimdiki gibi insansı zannedilen çeşitli canlılarla (örneğin şempanzesiyle orangutanıyla) insanların çeşitli ırklarıyla (örneğin pigmeler, aborjinler, beya ırk gibi büyük ve küçük yapılılar, büyük ve küçük kafataslılar) bir arada yaşıyorlardı. Evrim söz konusu bile değildir. Böylesine basit ve akılcı bir açıklaması olan bir konuyu (evrime kanıt oluşturma amacıyla) böylesine karmaşıklaştırmak için her şeyden önce bir evrimci olmak gerekir. = = = Alıntı: İkinci kanıt -doğanın kusursuz olmayışının evrimi açıklaması- pek çok kimseye ironik gelir. Çünkü onlar evrimin en mükemmel biçimde bazı organizmaların neredeyse kusursuz olan adaptasyonunda, örneğin martı kanadının bombesinde ya da yaprakları tıpa tıp taklit ettikleri için çerçöp yığını içinde görülemeyen kelebeklerde sergilendiğini düşünürler. Oysa kusursuzluk, akıllı bir yaratıcı tarafından uygulanabilir ya da doğal seçilimle evrilebilirdi. Kusursuzluk geçmiş tarihin izlerini örter. Ve geçmiş tarih -soyun kanıtı- evrimin işaretidir. = = = Cevap Düzen ve sistemlerin rastlantılar oluştuğunu ancak bir evrimci iddia edebilir. Sık sık gözlendiği gibi İlkellikten Karmaşaya doğru evrim varsayımından çark etmişe benziyorlar. = = = Alıntı: Evrim bir soygeçmiş tarihini kayda geçiren kusursuz olmama durumunda açığa çıkar ve uzanıp gider. Hepimiz ortak bir atadan miras almadıkça, neden aynı kemiklerden kurulmuş yapılarla bir fare koşsun, bir yarasa uçsun, bir domuz balığı yüzsün ve ben de bu makaleyi yazayım? Kargacık burgacık bir takım şekillerle işe koyulan mühendis, her birimiz için daha uygun eller ve ayaklar tasarlayabilirdi. Avustralya’nın yerli iri memelileri, eğer bu kıta adada tecrit olmuş ortak bir atadan gelmiyor olsalar, neden tümüyle keselilerden oluşsun? Keseliler Avustralya için “en iyi”, ideal uygunlukta olan memeliler değildir; bunların birçoğu başka kıtalardan getirilen eteneli (plasentalı) memeliler tarafından yok edildi. Kusursuz olmama ilkesi bütün tarihsel bilimler için geçerlidir. ‘September’ (Yedinci-Eylül), ‘October’ (Sekizinci-Ekim), ‘November’ (Dokuzuncu-Kasım), ‘December’ (Onuncu-Aralık) etimolojisi kavranınca, bir zamanlar yılın Mart’ta başladığını ya da eski on aylık takvime sonradan iki ay eklenmiş olduğunu öğreniriz. = = = Cevap Peki ya ne olacaktı? Tüm canlılar doğada bulunan 92 elementin 80 tanesinden ve bileşiklerinden var edilmişlerdir. Eğer yıldızlar arası bir yerlerde canlılar olsa idi onlarda bu element ve bileşiklerinden var olacaktır. = = = Alıntı: Üçüncü kanıt, daha doğrudandır: bir durumdan ötekine geçişler çoğunlukla fosil kayıtlarında bulunur. Korunmuş geçişler yaygın değildir, bizim evrim anlayışımıza göre zaten öyle olmaması gerekir. Ama yaratılışçıların çoğunlukla iddia ettikleri gibi, tümüyle yok da değildir. Sürüngenlerin altçenelerinde birkaç kemik bulunur, memelilerin altçenelerinde ise tek bir kemik vardır. Memeli olmayanlara has çene kemikleri, memeli atalarında çene kemiğinin arkasına konumlanmış minik yumrucuklar durumuna gelinceye kadar, adım adım küçülmüştür. Memelilerdeki “çekiç” ve “örs” gibi kulak kemikleri bu yumrucukların torunlarıdır. Yaratılışçılar, “böyle bir geçiş nasıl tamamlanabildi?” diye soruyorlar. Bir kemik kesinlikle ya çenede ya da kulaktadır. Buna karşılık paleontologlar, therapsid’lerin (memeli benzeri sürüngen) iki geçiş soyunu keşfetmiştir ki bunlarda, biri çok geçmeden çekiç ve örs kemikleri olacak eklem kemiklerinden ve eski dördülden, öteki (modern memelilerde) olduğu gibi dentary ve squamosal kemiklerden oluşan ikili bir çene kemikleri bulunmaktadır. Hoş bu konuyla ilgili, Australopithecus aferensis’ten, insansı maymununkine benzer damak yapısına, insan dik duruşuna ve aynı ağırlıktaki bir insansı maymunun kafatasından daha büyük ama bizimkinden tam 1000 cm3 küçük olan bir kafatası hacmine sahip olan o en eski insandan daha iyi bir geçiş formu ne olabilir ki? = = = Cevap Balinalar yaklaşık elli milyon seneden beri yaşam sahnesindedirler ve suda yaşamakta ve sözde evrimleşmektedirler. Balinalar diğer deniz memelileri gibi akciğerleriyle nefes alırlar. Bu nedenle sık sık su yüzüne çıkmak zorundadırlar. Soralım o halde? Balinaların tüm vücutları balıklara doğru evrimleşirken akciğerleri niçin solungaçlara evrimleşmedi? Evrim cenapları yıllık izinde miydi? elli milyon yıldan beri uyuyor muydu? = = = Alıntı: Çok eski kayalarda keşfedilmiş yarım düzine insan türünden her birini Tanrı yaratmışsa, gitgide daha bugünküne yaklaşan özellikleri -artan kafatası hacmini, küçülmüş yüz ve dişleri, daha iri vücudu- niçin zamanın akışı içinde ardışık olarak yarattı ki? Evrimi taklit etmek, bu yolla bizim inancımızı sınamak için mi? Cevap: Cevabımızı daha önce verdik. |
|
![]() |
![]() |
#10 |
bu evrim teorisi nedir biliyor musunuz?
delinin biri kuyuya taş atar da 40 akıllı çıkaramaz ya işte evrim teorisi o taş oluyor. |
|
![]() |
![]() |
#11 | |
Alıntı:
Evrim gerçeğini açıklayan evrim teorisini yanlış buluyor isen, sen daha doğru bir teori hazırlayarak evrim gerçeğini senden öğrenebiliriz. Evrim hakkında fazla bir bilgiye sahip değilsen boşuna çabalama, yazdıklarımı anlamazsın. |
||
![]() |
![]() |
#12 | |
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#13 |
Su muslumanlarin evrimi; kabul edilmemis, kanitlanmamis, hala tartisma konusu bir sey sanmalarina cok guluyorum
![]() Bu da zaten bizim bilim durumumuzu gosteriyor. Tum bilim, bulunan her fosille bunu bir kez daha kanitlayip evrimin tarihini cikartirken bizim bilime coook onem veren Turk halki hala o konu tartismali saniyor ![]() |
|
![]() |
![]() |
#14 | |
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#15 | |
Alıntı:
ve bu özellikler nedense diğer canlılarda yoktur. ama bilim adamları bunlara göre de yalanlar uyduracaktır. sabırsızlıkla bekliyoruz ![]() |
||
![]() |
![]() |
#16 | |
Alıntı:
Ayrica bir fosil resmi gosterip yanina modern canliyi koyup, "bak ayni" demek cok sacma. Ne incelemeler yapiliyor o fosiller uzerinde. Sadece bakarak ayni diyemezsin. |
||
![]() |
![]() |
#17 | |
Alıntı:
Cita da senden hizli kosuyor. Biz de citadan daha iyi dusunuyoruz. Egonuzu oldurun artik. Diger tum canlilar gibi evrimlestik. |
||
![]() |
![]() |
#18 |
|
|
![]() |
![]() |
#19 | |
Alıntı:
Anlamiyorlar iste... Ya da anlamak istemiyorlar diyelim... |
||
![]() |
![]() |
#20 |
|
|
![]() |
Cevapla |
Konu Araçları | |
|
|